1 Kasım 2009 Pazar

Kötü bir rüya görmüştüm.İstemediğim şekilde sonuçlanmıştı ve kendimi kötü hissedebilmek için sonrasında çabalamak zorunda kalmamıştım.
Böyle şeyler olurdu.Anlamları aramanın ve onları içinde bulundukları köhnelikten çekip çıkarmış gibi davranmanın doğasında vardı.Sanki diş fırçasından lavaboya düşmüş diş macunu henüz şeklini kaybetmeden aslında anlatmak istediği şeyi anlamıştım ancak yine de bu duruma düşen diğer insanlarla,aynı şeyi düşünmek hususunda eşitleninceye kadar kendi ihtimallerim arasına kısılıp kalmıştım.
Hayatım boyunca bir kez olsun bana ait olmayan bir düşüncenin aklımda belirişini,tüylerim ürpererek karşılamak istemiştim.Buna hakkım olduğunu düşünüyordum.Daha önce gazetelerin üçüncü sayfasındaki hiçbir cinayet haberine şaşırmamıştım ve hiçbir kadın programına canlı yayında bağlanmamıştım.Bacaklarımı pencere pervazından aşağı sarkıtarak sigara içmenin dünya düzenine yeterince dahil olmak anlamına geldiğine, kendimi yeterince inandırmıştım.Ama bununla yetinmeyi bilmiyordum.(yeni oyuncak karşısında elimdekini tutabilmeyi becerdiğim görülmemiştir)Çok daha fazlasını,erotik bir markanın şişme kadın prototipi olmayı istiyordum.
Bütün zayıf anlarımda kafamın içindeki boşluğun genişleyip beni de içine almasından artık bıkmıştım.(bir kez daha böyle bir şey başıma gelseydi eğer usanırdım da,hiç çekinmezdim).Bundan sonra düşünmekle işim olmazdı.(aslında daha önce de çok düşündüğüm için belki , işim olmamıştı,ancak bu sefer işsiz de kalmamıştım)Artık sığınabileceğim başka tutarsızlıklara ihtiyaç duyuyordum.Bir anda duygularım olabileceği aklıma gelmişti.İnsan olduğumu daha sonra hatırlamıştım.Yine de bir şey fark etmemişti.Duyguları olan bir insan olduğumu bir seferde hatırlasaydım bile yine de et yemeye devam edebilirdim.Besin piramidindeki yerimi henüz kedigillere kaptırmamıştım.O kadarcık da olsun yaşamıştık,biz daha ölmemiştim.Bu düşünce içimi ferahlatmıştı.Onlardan yani düşüncelerimden kurtulmaya yakın onlarla iyi ilişkiler kuruyor olabilmek hoşuma gitmişti.Ayrılığımızı, hayali sevgililerimi çok uzaklara(on yaşımda pantolunumu indirdikleri yere,zamana) yolladığım duygusallıkta yaşayacaktım. 
Her şeye,en çok da kendi ölümüme karşı hazırlıklıydım.(Şu diş macunu olayının ardından mantığın beni bulması çok zaman almıştı).Yalnızca bir kez olsun pek çok duyguyu aynı anda hissedecek,aşırı doz alımından ötürü ağzımdan köpükler saçacaktım.Bunu tüm içtenliğimle hissediyordum.
Ayak parmaklarımın arasından bedenime sızacak huzursuzluk henüz kasıklarıma varmadan keyif sigarasını yakacak ve bu kez her şeyi göze alarak başımı pencereden aşağı sarkıtacaktım.Gerçek korkuyla, gerçekten düşerken,saçlarımı tarayacaktım. 

30 Ekim 2009 Cuma

3. Sayfa : Aldatıldığını öğrenen kadın doğum uzmanı A.B.(39) ,kocası H.B.(38)den kırptığı cinsel organı fışkıran kanlarla birlikte beyaz bir balona doldurdu.Daha sonra aynı! cinsel organı(H.B. nin uzuvlu bıyıklarının ve yapışık kulak arkalarının da cinsel organ olarak nitelendirilebileceği ihtimali üzerinde duruluyor) öldürdüğü kocasından ikinci bir operasyon sonrasında sezaryenle doğurttu.Cinsel organı H.B. nin  karnından çıkarırken duyduğu "aynı babasına benziyor mutluluğu"nun kısa zaman içinde geçmesi ve kendisini aldatanın acaba kendisi mi olduğu konusunda şüpheye düşmesi üzerine içinden düzenli sevişmeden çıkamayacağı bunalımlarından birine girdi.Bir hafta kadar yataktan çıkamadı.Aynı haftanın sonunda adet sancısını öyle şiddetli çekti ki polise gidip bütün suçunu itiraf etti.Buzdolabının titreyerek soğuması hakkındaki aykırı düşüncelerinden bile bahsetti.Saygın bir doktor olduğu için ciddiye alınmayacağını düşünen A.B.  kanıt teşkil etmesi adına, evlat edindiği C.O (38)yu da yanına alarak birlikte teslim oldular.A.B. nin polis sorgusu altında konuyla ilgili sorular karşısında bacaklarını sıvazlamakla yetindiği görüntüler polis kameraları tarafından teyit edildi.
   *görgü sanıklarının çelişkili ifadelerine başvurularak çizilmiş, A.B. nin cinayeti işledikten sonraki bir haftasını geçirdiği odanın robot resmi.75x75 cm,beyaz tuval üzerine yağlı boya(elektrikçi Samet Yerinekoyucu'nun  yatağın hemen yanındaki sandalyenin üzerinde unuttuğunu iddia ettiği mavi röbdoşambır kendisinin bütün ısrarlarına rağmen resimde yer almamıştır.)

28 Ağustos 2009 Cuma

Kısa6

Şu Bizim Çocuksu Gözlerimiz Bütün Işıklardan Önce Kapatılır

Kadınlar onu neden kocalarıyla aldatırlardı
ve neden herkese uyarlı bir kerhanede bile 
içinden gelerek beceremezdi yalnızlığı

Oysa adam bu kadına içini dökmüştü
Sonra bildiği her şeyi bir çırpıda anlatmıştı:
“yaşamakla ölmeyi daha az bilmiyorsun”
Ve üşümesin diye sıcacık nefesiyle 
iyice örtmüştü sırtını

Saçlarıyla yetinmeyip aralarındaki boşluğa dokunur gibi 
içtikleri şarabın kısacık ömürleriyle yıllanması
ona uzanabildiği için seviyordu
ellerinin kollarına bağlı olmasını 
ve artık rüyalarında bile gökyüzüne yanaşmıyordu

10 Ağustos 2009 Pazartesi




30 Haziran 2009 Salı

GA:11

     Bitmemiş Öykü,2007

     Geç yatıp erken kalkması karakterine kazınmış,gündüz kavramı haliyle iyiden iyiye aşınmış olan Nihat,yatağının içinde aynı günü nasıl değişik yaşayacağı hesaplarıyla kafasını yatağının başındaki duvara çarpıp,aklını düşüncelerinden sadeleştirirken telefonunun çaldığını duydu. Arınma işlemini henüz tamamlayamadığı için,dış dünya uyaranlarını garipsemek zorunda kalıyordu.Anlaşıldığı kadarıyla beklenmedik bir gelişme olmuştu,ve o uzun zamandır alıştığı döngüye böyle bir müdahalenin olmasını bekliyordu.Arayan iş arkadaşlarından biriydi.Televizyonu hemen açması gerektiğini söyleyip telefonu kapatmıştı. Sessizliğinin orta yerinden yaratılmış,geriye kalanını ve özellikle kadınsı yanlarını eşeysiz çoğalarak tamamlamış,yalnızca gülümsemek için dudaklarını aralayan bu suskun kadının ses tellerini titretecek bir şeyler meydana gelmiş olmalıydı.Daha önemlisi Nihat'ın sıcak yatağını terk etmesi için alışkanlıktan başka bir neden ortaya çıkmış olmalıydı ve durum,bu haliyle bile yeteri kadar ikna ediciydi

Doğrulurken,kafasından hiç bir insanın yeryüzünün ayakları altında bıraktığı hissi,bir başkasıyla paylaşmadığına dair bir düşünce geçirdi,yerin insanı ayaklarından mıhladığı,insanın gökyüzüyle solumak dışında bütün ilişkisini kestiği o ilk anı farkındalıkla tattı bu kez.Yataktan kalkmadan hemen önceleri hafif uykuda gerçekleştirdiği sadeleştirme işlemi bu sabah tatsız bir telefon konuşmasıyla yarıda kalmıştı ve anlaşılan bu ona gün boyunca içinde tutması gerekeceği bir akıl dolusu fikir ve  sonraki sabah için de fazladan mesaiye mal olacaktı. 
"Aksiliklerim,aksayan yanlarım,isteksizleştiriyor bedenimi"
"Yeniliği yenilgiyle yanıtlamak için erken bir saat seçmediniz mi bayım?"
Düşüncelerinden neden kurtulmak istediğini hatırladı.Çünkü onlar,üretilişi bakımından ayırdına varamadığı ayrı bir mekanizma edinmişti kendilerine. Aklından geçen,olanı olduğu gibi özetlemek oluyorsa eğer ve olumlu ya da olumsuz kendince bir yorum getirebiliyorsa haline,bu hayatını olağan şekilde idame ettirmesine yetebilirdi.Oysa aksi düşünceleri,kararlılığına engel olurdu.Onlar,olanı bütün zaman dilimlerinde sorgular,çoğunlukla geçmişi dillendirir,Nihat'ın umutsuzluğa olan sapkınlığını,henüz kendine yetecek kadar aşağılık olmadığı gerçeğini yüzüne vurarak geçiştirirdi.
"Tersine işleyen bir evrim sürecini belleyecekler suretinizde.Kusurlarınızı daha fazla gizleyemezdiniz,eski dostum,kabul etmelisiniz ki eksikliğim daha çok eksiltti sizi..."
Bir an süren sessizliği,odanın sessizliğiyle kesildi ve Nihat alışkanlıklarına kaldığı yerden devam etti,ayakta dik durabildiği bir dakika kadarı kendine cesaret edinip,öncelikle çişinin dikine,oradan da oturma odasına,televizyonun olduğu odaya doğru ilerledi.Kadının telefonda herhangi bir televizyon kanalından bahsetmemiş olması olayın vehametini ortaya koymak için yeterli olabilir miydi diye düşündü.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Kısa5



Ankara 


yorgun kadının 
ayak izleridir anadolu
kadının vazgeçtiği yere 
denizin bir parçası kıyılanır

eski sevgililerini hatırladıkça
dudaklarındaki tuzu tükürür kadın
ve her sevişmesinde
tenindeki kırışıkları 
o çarşaf gibi denizin üzerine bırakır

günün birinde kadın 
anakarayı ayakları altına aldığında
deniz de çaresizce kadına aşık olur
kadının aşık olduğu adam da

ikisi de anlatamaz çünkü
bir kadını nasıl sevdiğini
bu susuzluğun ortasında

Şehir Rehberi


     Şehrimizin insansız güzel manzaraları olmadığı için,müstakbel sevgililerimizle,kıyıya vuran dalga sesleri yerine ,biraz sonra uyduruk bir bahaneyle bizi yalnız bırakacak olan ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla tanıştırılırız.Kapalı yerlerde karşılıklı oturur, içeceklerimizden yükselen buharların arasından birbirimizle göz göze gelmeye çalışırız.

     Suni bir gölette yaşayan kuğuların,dökülen tüylerini biriktiren ve yerel seçimler sonrası göletin temizliğine daha fazla önem verilmesi nedeniyle artık tüy bulmakta zorluk çeken G şehrin doğusunda yaşamaktadır.

6 Haziran 2009 Cumartesi

GA:10

Gündüzleri başlayan uyduruk hikayelerimizin geceleri bitmesi gerektiği üzerine...         

          Bir gün yine böyle içiyoruz.Sonra dedim ki,sen beni hiç sevmemişsin.Üzüldü,bir kötü oldu.Gözlerini kapadı,yine de yeşildi.Kapıyı çektim,çıktım.”Kaltak” diye bağırdım.Duymadı,duysa daha kötü olurdu.Onu daha fazla üzmek istemedim.Saatlerce yürüdüm.İkimizin olmayan çocuklar gördüm.Piknik yapıyor,kahvaltılık şeyler yiyorlardı.Necla’ya benzeyen çatallardan bir süre nefret ettim.Bana benzeyen piknik sepetlerini de başkalarının evcilik oyununa gelmemeleri konusunda uyardım.

          Hatırlıyorum Necla en çok benim nerde başlayıp nerede bittiği belli olmayan bıyıklarımı severdi.Onları mutluluğa benzetirdi.Bıyıklarımı tarar,onları şekle sokardım.Benimle derdim,hayat derdim,işte hem böylesine mutlu hem de düzenli böyle işte derdim.Oracıkta sarılırdık.Geleceğimizin müsveddesi ,başkalarının temize çekilmiş son hali olurduk.Ne zaman gözlerimizi birbirimizden başka yöne çevirsek uzaklarda bir yerlerde güneş batardı.

          Oysa şimdi yağmur yağıyordu.Daha doğrusu diğer her şey gibi yağmur da üstüme üstüme geliyordu.İçinde bulunduğum durum dolayısıyla en acıklı damlalar gözlerime düşüyordu ve yere düşen ne varsa sanki gözlerimden de bir şeyler alıp götürüyordu.İçimden kendime yönelen çok kötü küfürler savuruyordum.Önce Necla’yı ne kadar çok sevdiğimi anımsıyor,sonra sevgiye dair bütün iyimser kaldığım yanları iyiden iyiye kötülüyordum.Mutlu olmak isteyen yanımı aptal yerine koyuyordum.Yalnız ölmekten korkan yanımı da kör bir bıçakla soyup soğana çeviriyordum.

          Gün geçtikçe daha da perişan oldum.Boş sigara paketlerini yerlerde biriktirdim.İçki içtiğim bardakların dibini gördüm.Çocukların uzanamayacağı yerlerdeki ilaçlara bile dokundum.Ben hiç yaşamamışım ki diyordum kendime.Diyordum ki ölsem Necla için ne değişecek.Yine de ileride ölmüş olmak için ölmekten kurtulurum diyordum.Kendimle böyle ciddi konuları daha sık konuşuyordum.Sonradan anladığım kadarıyla,ölmeyi de ayrılma hususunda olduğu gibi konuşarak beceremiyordum.          

19 Mayıs 2009 Salı

KısaOyku1

    Etrafta kimsecikler yoktu.Kusursuz evlerin,geç saate kadar izlenen televizyonların, bu saatte buradan geçmeyen arabaların,balkonda içilmeyen sigaraların ışıkları sönüktü.Sokak lambalarının loşluğu da pek ışığa benzemiyordu.Her biri kendine ancak yetecek solgun aydınlıklarıyla sokağın bütününe yetişemiyorlardı.Yol kenarı düzlükler karanlığa gömülmüştü.Dolayısıyla ortalıkta dolanmayan kimselerden,durduğu yerde duran ağaçlardan,apartmanların giriş kapılarında anahtarlarını arayanların varlığından kesinlik içerisinde söz edilemezdi.
    Farları ve fren lambalarına rağmen zorlukla seçilebilen bir arabadan orta boylu bir karartı indi.Yol kenarı boyunca geldiği yönde birkaç adım uzaklaşmıştı ki duraksadı.Arabasına geri dönüp yoluna devam etti.

GA:9

...Bilgi sabit tutulup dağarcık gittikçe genişletilmiş,ortaya çıkan akıma,sorunlu telaffuz edilen isimlerden biri verilmiştir.Bahşedilen ismin,bahsedilen akım hakkında en ufak bir fikir vermemesi gerektiği göz önünde bulundurularak yapılan isim seçme işleminde kafalar karışmış bulunmaktadır.Gereğinin yapılması oyların yeniden sayılması sonuç aynı çıktığı takdirde seçimin iptal edilmesi,açık oylama sistemine geçilmesi,yine de daha en başından çok açılınmaması gerektiği kararlaştırılmıştır.Kararın sağlıklı alınmış olup olmadığı hususunda tam teşekküllü devlet hastanesine başvurulacak,grev gözcülerinin yapılacak göz muayenesinden geçer not almamaları durumunda kullandıkları araçlara el konulacaktır.Açık arttırmada fahiş fiyata satışa sunulacak araçlardan elde edilecek gelirle yeni seçimlerin yapılması ve seçim iptal edilinceye kadar,para yettiği ölçüde seçimlere fesatlık karıştırılması kararı alınmıştır.Alınan her karar kendinden öncekinin sağlıklı olup olmadığını sorgulatacak nitelikte olduğundan karar aşamasının doğrudan sağlık bakanlığına bağlanmasına, kullanılmayan bodrum katında sağlık hizmeti verilmesine,soykırım tartışmalarına mahal vermemek için kalorifer böceklerinin içtenlikle sevilmesine,atılan her adımdan önce yeni belgelerin imzalanmasına,tasarruf için eski resmi belgelerin arka yüzlerinin kullanılmasına,genel müdüre kağıtların hem ön hem arka yüzünün imzalatılıp şaka yapılmasına,genel müdürün bu şakaya gülmemesi ve olayın disiplin suçu kapsamında değerlendirilmesi durumunda olay yeri incelemesinde bulunulmasına,suç aletlerinin toplatılmasına ve gündüz kadın programlarında menapoz sıcağından koruyan şapkalara dönüştürülmesine,topluma yeniden kazandırılmasına karar verilmiş ya da karar verilse mi acaba diye şöyle bir üstünkörü düşünülmüştür.Zaman zaman da gereğinin yapılması arz edilmiştir. 

12 Mayıs 2009 Salı

Liste1

3 mayıs pazar kadıköy meydanı geleneksel horon tepikleri en dikkat çekici 5 listesi

-horon esnasında saati merak edip yanındaki tanımadığı kızın kolundaki saate bakan yürek yakan güneş gözlüklü adam.işlem esnasında kadının kolunu kendi düzüne çevirmesi çok çarpıcıydı.

-hello kitty baskılı t-shirt giyen genç kız.t-shirtin üzerindeki miss adorable tanımlamasına aldandıysa gossip girl ikinci bölüm altyazısı,yok eğer hello kittyli çorap ve cüzdan seviciliği de içindeyse nejat uygur ömür boyu başarı ödülü

-vücut yapısı minimalist oyunculuğa müsaade etmeyen,15 yaşlarında aşırı balık etli kız.yaşıtların gibi aynayı saç fırçasından daha fazla kullanmanı isterdim. 

-elindeki tulumu üflemediği boş zamanlarında,gövdesinin gösterisine girişen çalgıcı.

-geleneksel türküyü işlevsel kılmaya çalışan,modernize edip tam karşılarına denk düşen kızlara uyarlayan iki arkadaş.ödülü birlikte paylaşıyorlar.tespitte hata olmaz lafını doğrularcasına"ne bu olm kızlara laf sokuyoz bişey demiyolar la!" geri bildirimleri 

10 Mayıs 2009 Pazar

GünlükAktarım:8


cesedinin çevresine çekilecek çizginin dışına taşmamaktır senin başarın.kendini boşluğa bırakmış bir adamın kırıklarını,eziklerini bedenine incelikle işlemeli,ya da kafasının içindekileri tabancayla duvarlara yazmış bir adamın kaslarındaki gevşekliği kazandırmalısın gövdene.aldığın her darbeden sonra düşmeyi öğrenmeli,düştüğün yerden kalkmayı bırakmalısın artık.


Anneler Günü Özel Yayın

Sevgili Anneciğim,
Eğer beni sen doğurmasaydın muhtemelen angelina jolie doğururdu.o kadar çeşit çocuk arasında ve yaşlanması yavaşlamış bir annenin oğlu olarak psikolojim daha fazla bozulurdu.Standarttan sapmadığın için teşekkür eder,anneler gününü en içten dileklerimle kutlarım.İyi ki beni (sen) doğurmuşsun.

Yine de özel ihtimam göstermek istemem.Bu özel gününde hatırlatmak isterim ki senin gibi bir kızım olsa her gün döverdim ve babalar günümü,boynundaki tasma ya da hiç olmazsa iple çekerdim.

Sana şu samimi dizeleri armağan etmek isterim.Çünkü sen olmasaydın bunların hiçbirini yazamazdım.(nankör ve mutlu olma ihtimalim vardı.)Sevgilerimle.

Oğlun,


annemden öğrendim çocuk olmayı
ve elimin tersindeki kırışıkları
masum bir gülüşün 
orta yerinde düzeltmeyi

6 Mayıs 2009 Çarşamba

GünlükAktarım:7

sosyopat,önyargılarından kurtulmak için kafasını çalıştırma gereği duymuyor ve dünyanın en anlamsız ironisi farkedilmek hızında etrafına saçılıyor.

sosyopata duyulan öfke bu yolculuğu otobüs koltuklarından,muavinin ziyaret sayısına bölünmüş uykulardan,ağardığına tanık olunan günlerden alıkoymaya yetmiyor.

Tecavüzcüsüyle evlenen bu beynin arta kalan saflığını da sahibine verin ve son kullanma tarihinin sayısız kez üzerinden geçin.

28 Nisan 2009 Salı

GünlükAktarım:6


Korku

-İsteğim dışında sahibi olduğum bir yalnızlıkla yaşamak ve önüne geçemediğim bir kalabalıklık içerisinde başka insanların gözleri önünde ölmek

-Farklılık olarak algıladığım ve hayatımı şekillendiren değişikliklerin aslında olan bitene yeni anlam katmadığının kısa sürede farkına varmak ve bu farkındalıkla yaşamaya devam etmek istemek

-Kafamda kurguladığım ölümden hayata bağlayacak herhangi bir zorunlulukla sıyrılacak olmak ve sonrasında sonsuz yaşadığımı hissettirecek kadar uzun oyalanmak

-Zaman kavramını,onunla ilgili her ayrıntı da dahil olmak üzere,daha en başından yanlış anlamak ve getirilen yeni yoruma rağmen eskisi gibi kabullenememek

-Teorik olarak içinde yaşandığı varsayılan diğer bütün paralel evrenlerin,birbirine gerçekten de paralel olması ve her birinde hayatı yine aynı şekliyle yaşamaya çalışıyor olmak

7 Nisan 2009 Salı

Kısa:3


Anarş

dikiz aynasındaki kör noktaya
körü körüne bağlanma tesellisine
benzemez
kendinde olup 
kendin olmamak meselesi

kalbi taşa dönüşmüş babanın
oyuncaksavar çocuklarına
sapan kullanmayı öğretmesi

göz kamaştırıcı gözlerin
rüzgarda savrulan küllerine
nesli tükenmiş
ateş böceği muamelesi

ya da
fayından çıkmış bir trenin
cam kenarına heveslenen yolcularını 
kan kurusu kanyonlara düşürmesi

mutluluksa bir an öncesi
ve anımsamak için
bir kaç zaman sonrası

kaybettin demektir oğlum,
kaybettiğimi


6 Nisan 2009 Pazartesi

Herşeyle Dalga Geçmek Üzerine:2

     Yalnız ölmek istemiyorum yavrum.İstediğim bir şey varsa o da yalnız ölmek istemiyorum.Öncelikle Maya takviminde öngörülen yakın kıyamet olmak üzere,küresel ısınmadan ve büyük felaketlerden umutluyum.Bir kaç sene daha vücuduma kazınan ağrılara ve güçsüzlüğe katlanmayı,bütün ölümlerin sonuna kadar dayanmayı planlıyorum.
     Göğe yükselirken komşularımla sohbet edersem eğer,çirkin olan torunlarımı ayrıcalıklı olarak seversem ve çocuklarımla birlikte olmaktan biraz mutluluk duyarsam bu uzun yolculuktan sıkılmazdım diye düşünüyorum.Çürüyen bedenimden kurtulduğum zaman karşı apartmanın alt katında oturan şu genç çocukla eşitleneceğimizi biliyorum.Yolda onunla karşılaşmayı ne zamandır istiyorum.Eğer izin verirse mutluluğuma açılacak huri kontenjanına kendisini de dahil etmek istediğim,bu yeni tanışıklığımızın şaşılacak şey olduğu ve sonsuza kadar devam etmesi gerektiği hakkında onunla bunca zamandır hayalini kurduğum kısa konuşmayı yapmak istiyorum.Elbette onu düşündüğümde saçlarını hep taramış olduğunu ve büyük nedenleri yüzünden gülümsediğini varsayıyorum.Beni başkalarıyla paylaşmamak istediği sürece çocukluk aşkım Mehmet Bey,kocam Nazım ve eski komşum Nihat Beyle iyi anlaşacaklarını umut ediyorum.Böylelikle herkesin beni sevmesi üzerine bir eşitlikte kendimi şu elimi kıpırdatmayan her şey dahil tatillerdeki tatlı huzursuzluk içerisinde hayal edebiliyorum.
     Hayalimdeki bahçeli eve yerleşmek istiyorum,yavrum.Paralel evrenimin materyallerini ve yapılanmasını düşünmekle bile var etmem zor.Ama her şeyin istediğim şekilde olması gerekiyorsa eğer,ev işlerini gücüm yettiğince yine kendim görmek istiyorum.Düşünmenin kirlenmeye,hiç olmazsa yok yere bulaşık çıkardığına olan inancımı doğrulayacak bir yer olduğunu düşünüyorum.Umuyorum ki orada artık daha fazla sevgiye acıkmıyorum ya da güzel kavramları aklımdan geçirmekle bile isteklerimi doyurabiliyorum.İkinci söylediğime daha çok inanmak ve herşeyi ve herkesi düşünmek ve birikmiş kirlilerimi ve bulaşıklarımı kendim yıkamak istiyorum,yavrum.Sanırım hala bana ait olan şeyler konusunda başkalarından,hatta onların başkalıklarından bile biraz olsun çekiniyorum.
     Bahçeye küçük torunlarımdan ekmek istiyorum,yavrum.Çocuklarımdan yardım istemekten bile bu kadar utanırken tohumlarını nasıl elde edeceğimi bilemiyorum.Nazım,Haluk,Nihat ve G bana kendi tohumlarım konusunda yardımcı olucaklardır.Yine de şu istediklerimin güzelliğe dönüşmesi meselesi,yani bir bakıma zamanın olmadığı yerde beklemekten bahsediyorum.Ne çok üstüme gelmişlerdi zamanları olduğunda ve beni yaşlanmak zorunda bırakmışlardı.Hatırladığım kadarıyla bu sonsuz kısıtlılıkla başa çıkamıyordum.O halde yeni edindiğim zamansızlığı en fazla alıştığım mutsuzluk kadar sevmeliyim,bunu biliyorum.

     Yanlış anlama,ölümü beklediğimden olsa gerek bütün bekleyişlerimi biraz ölüme benzetiyorum yavrum.Hem şu da var.Yaşamadığım bunca şeyi anlatmakla seni bu kadar üzmeyi nasıl becerebiliyorum?

3 Nisan 2009 Cuma

GünlükAktarım:5

İnsanın hiçliğinden yakındığı dönemi aratacak şekilde her şeye yakın olmaktan yakındığı başka bir dönem daha düşünürüm.Doğa yasaları uygulayıcısı olarak "eylemsizlik" prensibi üzerine ihtisas yapma içgüdüsü,ve bu içgüdünün diğer içgüdülerin aksine hayatta kalma şansını azaltıyor olması

GünlükAktarım:4

O da,çocukluk yıllarında diğer çocuklar gibi evcilik, doktorculuk,akılcılık ve bilinemezcilik oynamıştı.Büyüdüğü geceler,böyle bir çocukluğun bütünlüğü ve sürekliliğinden sakınıyordu:Tanrıyı ecza dolabına saklayan doktor rolundeki koca,sabah kahvaltılarında plastik fincanından aldığı hayali yudumları arasında,karısının yer değiştiren ağrılarını her seferinde ısrarla göğüslerinden başlayarak gidermektedir.

28 Mart 2009 Cumartesi

Karşılık:3

:>Daha önce hiç aşık oldun mu?
Stuart:Aşk mı?O herkesin pipisidir.Başkalarıyla yarışır ve burun farkıyla kaybedebilmek için neler vermezsin.
:>Bu konuda senin gibi akıllıca şeyler söylemiyorum ve bu yoksunluğun gerçekte neyi ifade ettiğini de bilmiyorum.
Stuart:İkimizin adına bildiğim sayılı şey,içimize düşecek ölümün bize sevmeyi öğreteceğidir.Sen de bilirsin ki mutlu ölüm bütün ölüleri sevmeyi gerektirir.
:>İyi ama,birisinin ölü olması diğerini nasıl ölü sevici yapar hala anlayamıyorum. Daha önce hiç cenaze levazımatçısını bir kenara bırakıp tabutumu mıhlayan çivilerle seviştiğimi hatırlamıyorum.Stuart...?Lütfen cevap ver.Ölü taklidi yaptığını biliyorum.
Stuart:Bunu nasıl bilebiliyorsun?Cevabı çok acıklı olmalı,yoksa beni böyle sevebilmek için çabalamak zorunda mı kalıyorsun?
:>Beni bunun için suçlama,yaşadığından çoğu zaman böyle emin olabiliyorum.

9 Mart 2009 Pazartesi

Karşı Komşuya Duyulmayan Dışavurum

         "Birileri bişey yapmalı!"Evden fırlayıp soluğu karşı evin çatısında alması anlaşılan bu anlatılanla pek de alakalı değil.Onun dışında birileri yorgun argın evlerine dönmeli,kadın eli değmekle yetinmeli, yediklerinin ağırlığıyla koltuğa gömülmeli ve televizyon başında uyuyakalmalıydı.Birileri bir şey yapamayacak kadar bir şeyler yapıyor oluyordu ya da kendi kafalarına kurdukları saatler bütün insani zorunluluklarına uygun düşüyordu.Yalnızca işten çıkış kavramı zamana konumlandırılarak bile vücudun bütün saatleri ayarlanabiliyordu.Beş buçuklarda yorgun adımlarla terk edilen işyerleri,yerlerini birkaç saatliğine otobüs kuyruklarına ,otobüs kalabalığına ve akmayan trafiğe gönül rahatlığıyla bırakabiliyordu.Sonra onlar da yerlerini eve doğru uzanan yollara,yollara doğru uzanan dükkan önlerine,borçların ve dükkanların sahipleri olan gözlere,izmaritleri kaldırım taşları arasına sürükleyen hızlı adımlara bırakıyordu.Belli ki insanlar da karşılık olarak belli saatlerden sonra her şeyi bir kenara bırakıyorlardı.Büyük ihtimalle karşı apartmanda oturan orta yaşlı amcalar bütün bu olan biteni ertesi sabah evden çıkarken yanlarına almayı unutmamak için eve girer girmez kapının hemen yanına koyuyorlardı.Paltolarını büyük bir özen içerisinde vestiyere düzgün şekilde asmalarına rağmen bütün bu olanları üstlerinden dökülen postları gibi kapının önüne seriyorlardı.Postların üzerinde ayaklarının altındaki tütün kırıntılarını temizliyor ve böylelikle geride hiçbir kanıt bırakmamış oluyorlardı.Kanıtlar bile yeteri kadar düşünüldüğünde anlamlarını ve oyalama olasılıklarını yitiriyordu.Çünkü eve girmekle aitliği kimsede bulunmayan bir sokak karmaşasını arkada bırakmış ve kapıyı yalnızca onların üzerlerine kapatmış oluyorlardı.Yaşananları içeri almamanın şüphesiz ki başka nedenleri de vardı.Üzerlerine geldiği varsayılan bütün bu sıradanlığı eve almış olmakla kadın elinin değdiği bu yaşanmışlıkların güzelleşen bir hal alması,aynı zamanda bu kadarla kalması riskini almış olurlardı.Ayrıca çocuklar oyuncak sanıp kurcalayabilirdi.Her iki durumda da içinde tutamadıkları,yalnızca dışında tutamadıkları şeylere dönüşürdü.Daha güzel görünürlerdi ya da içten içe mahvolurlardı.Bu da onları ya daha çok üzerdi,ya da onları üzen şeylerin onlara daha çok benzemesine neden olurdu.
         Çocukların bu sıradanlığa bulaştıklarını bir an için gözünün önüne getirdi.Ona önce havada ivme kazandırıp onu duvardan duvara vuruyorlardı.Duvarda sarsıldığı anda pürüzsüz yüzey üzerinde odanın tamamına yayılıyor,eşyalara örtünmüş dantelleri ve duvarın uzanışını aksatan güneşliği farkına varılmayan tonlarda solduruyor,kapının gıcırtısına nüksediyor,yaptığı eş zamanlı titreşimlerle duvardaki çivileri yuvalarından oynatıyor ve oyuklardan salınan toz zerreciklerini halının altına süpürüyordu -sonra çalışan esas düzeneğin işlevsel olmayan birkaç metal ve plastik parçası havadaki çarpışma esnasında değişik yönlere savruluyordu.Eksilen parçaların görevini,diğer parçaların üstlenmesi ve esas işlevin kusursuz sürdürülmesini sağlamak amacıyla geri kalan dişlileri ve kabloları birbirine yaklaştırmaya çalışıyor, büzüşüp alabileceği en küçük hacmi almaya çalışıyordu.Sanki o da içinde bulunduğu bu durumdan yarar sağlıyor ve durumu daha eğlenceli hale getirmeye çalışıyor gibiydi.
         Eski bir binanın muhtemelen yıllar önce çürümüş kiremitleri üzerinde,çanak antenlerin paslı gövdelerine tutanarak çatının ışık alan tarafına doğru ilerlemeye çalışırken aklından bunları geçiriyordu.Böyle bir yükseklikten aklındakileri etrafa saçmanın bir yolunu bulmak pek zor görünmüyordu.Alacağı herhangi ölümcül bir hasardan yalnızca beş kat yukarda duruyordu.Herhalde çarpışmanın etkisiyle kaburgaları omurgasına yapışır,karın içi organları buldukları ilk açıktan peşi sıra etrafa dağılırdı.Şu bulutsuz gökyüzüne bu denli yakın durduğu ve onun bir parçası haline geldiği fikrine yeni alışmıştı ki göğü süsleyen sayısız yıldız arasından ayağının altındaki kiremit kaymıştı. Sanırım bir dilek tutması gerekiyordu.Yalpaladı ama kısa sürede eski dengesini sağladı. Anlık kızgınlığıyla seçebildiği bütün yıldızların ayağını kaydırmayı diledi.

Bocalamak:1

Anladığım kadarıyla ilk karı-kız muhabbetini birinci sınıfta yaptım.Kreşe birlikte gittiğim arkadaşımla birlikte,yoncaya bir zamanlar aşık olduğumuzu birbirimize itiraf ettik.yoncayı şu gün pembe kazağı,lastik bantla toplanmış kumral saçları ve gülmenin yakışık aldığı beyaz yüzüyle ancak tek kare bir görüntü olarak aklımda tutabiliyorum.

Alinin külotlu çoraplarıyla aliden önce tanışmış olabileceğimi düşünüyorum.Kalabalık olmak her zorunluluğu geçit töreni haline getiriyor.Toplu tuvalette işemek için sıra beklemek ve su sesiyle oynamak dışında kalan boş bakışlarımla alinin kırmızı külotlu çorabıyla tanışıyorum.o katmanlarını sıyırdıkça derinde bir külodu daha olduğunu anlıyorum.ali bir köşede sessizce işini görürken ben de bir başka köşede aynı sessizlikte şaşırma işimi görüyorum.aliye saçma bir soru sormuş olmalıyım,çünkü o dönüp aptal bir gülümsemeyle "herkes giyiyor ki" diye cevap veriyor.annemin bacaklarıma yapıştırmış olduğu siyah taytla onun renk cümbüşü arasında açıkcası pek alaka kuramıyorum.sonra bir kaç başka bacak ve sünmüş renkli iplikler arasından açıkça seçilen başka beyaz külotlar aliyi iyiden iyiye doğruluyor.annemin bana giydirdiklerini dalga geçmeye değer bulmadıkları için üzülüyorum.Erkek iç giyim sektörü yaş grubu ayırd etmeksizin annelerin tekelinde olduğu için hepimiz adına çok üzülüyorum.

hatırladığın kadarıyla 10 kez platonik olarak aşık oldun:nyennbsgbn.ikisiyle hiç tanışmadın.hiç biri hakkında pek çok şeyi bilmiyordun(katil olsaydın kurban seçimlerin konusunda da aynı orantıya sahip olurdun.)ilk kez aşık olduğun kız haricinde hiçbirine bu durumu anlatmadın.o da saç tutamlarını parmaklarının etrafında ne kadar çevirsen de kısa süre içinde yine eski şekillerini alacağını ve insanların öpülerek bitirilemeyeceğini çocukça anlamanı sağlamıştı.Şimdi saçlarla pek  oynayamıyorsun,öpmek ve dokunmak konusunda da zaman zaman anlam kayıpları  yaşıyorsun.Nihan da sebebini bilmediği ilgi açlıkları çekiyor mudur acaba,dışarı çıktığında niyeyse sevgiye acıkıyor mudur?

Bir zamanlar aşık olduğun e*,kime aşık olduğunu anlattığının sonrasında sana kime aşık olduğunu sorduğunda,isim uydurmak konusunda daha önce ve daha sonra hiç olmadığı kadar zorlanmıştın.Üstelik çok uzağa da gidemedin,sizin mahallede tuğçe adında bir kız yaşattın.E* daha fazlasını bilmek isteseydi eğer,tuğçeyi o mahallede doğup büyütürdün,özgürlüğüne düşkün bir kıza çevirirdin ve konuyu doyumsuz gizli öpüşmelerinize getirip kapatırdın.

4 Mart 2009 Çarşamba

Karşılık2

küfret!
stuart,ağzını burnunu salya sümük ederim senin.itlikte değil efendilikte birinci ol.kimsenin kimseyi sevmemesi üzerine eşit bir milletizdir biz.herkes konuşmadan önce parmak kaldırıcak.adam olucak,bıyıklarını bir yerlere bırakıcaksın.
isyanet!
kendi topumu kendim keserim,hiçbirinizi oynatmıyorum ulan.sen savunmasın,sen süttensin,stuart sen de yedek kalecisin.
hadbildir!
senin için oldukları kadar benim için de oyuncaklar,stuart.her seferinde(oyunu) görüceksen boşuna büyük oynamayalım.
iknaet!
düşündüğümde hızla olup bitiyor herşey.az önce ne anlatiyordum,görüyor musun bak şimdi ne anlatiyorum.

Stuart:Evet ne anlatıyorsun?? 
>:Az önce de söylediğim gibi,düşünüyorum diye hızlı olup bitiyor herşey,sonra daha kolay oluyor aklımın ayrışması

24 Şubat 2009 Salı

Günlük Aktarım:4

Zamana daha önce hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyorum.Onu boşa harcamak,boş zamanlarımda onu nasıl boşa harcadığımı düşünmek konusunda sanırım yine çocukluğumla yarışıyorum.Bugün neredeyse hiçbir kavramın esnemesine gülemedim.Hiç bir ayrı düşmekten de kendi sesimi duyacak kadar yakınmadım.

9 Şubat 2009 Pazartesi

curious case of benjamin button



insanın hayatını tersten yaşaması ve böyle bir insanın hayatını olağan yönünde yaşayan başkalarıyla,başka kadınlarla ve aşık olduğu kadınla kesiştirmesi kafaları kurcalayan büyük anlamlılıklara sebep olabilir.Üstünde biraz daha düşünüldüğünde bu anlamlar yitirilebilir. 

Ama mevzu bahis aşkları olduğunda böyle bir adamla böyle bir kadının hayatlarını bir noktada birleştirmek için doğru zamanı beklemeleri ve geri kalan tüm zamanlarında kendi hayatlarının olağan şekliyle sürmesine olan yatkınlıkları, 

insanın,sevdiği insanın peşinden,gittiği yere sürüklenmesi kadar ilham vericidir

Fitzgerald aşkı anlamak için bir insanı tersine yaşatmış olmalı.

8 Şubat 2009 Pazar

Karşılık

Stuart:Biliyorum,şimdi ne desem inanmazsın

>:Öncelikle delirdiğim hissine kapılırım.Sonrasını zaten biliyorsun,inanmak daha önce hiç olmadığı kadar kaçınılmaz olur.

Stuart:Öyleyse tum sesleri aynı anda işitmenin nasıl olduğunu hatırlat bana,suya değen ayakları,şemsiyeye vuran damlaları çarpanlarına ayırmalı.

>:Dinle.Öyle tuhaf şey olur ki yalnızca senin sozcuklerini bu karmaşanın içinden çekip çıkarırım.Sonra yine eski kalabalıklığıma karışır,ama karşıma yeni çıkan her ayrıntıyla once seni tanıştırırım.Anlaştık mı?

Stuart:Akıbetimizi merak ediyorum,bayım.Büyük ve şekilsiz bir şapkanın altında kendimi Napolyon olduğuma inandıracağımdan neredeyse eminim.Ama siz sanırım bir köşede sessizce çıldırmanın bir yolunu bulacaksınız.İkimizin koğuşunu sigara içilen bir koridorla bölecekler.Bakarsın,sigaraları doktorumuza yaktırırız.

Kalabalık 2.Bolum


      "İnsanlar çok önceleri kayan yıldızlar kadar gökyüzünün bir parçalarıymış.Sıradan bir gün yağmur damlalarına doluşup yeryüzüne inmek istemişlerdir.Havada süzülen bahar yaprakları ve salınan toz zerrecikleri arasından kıçlarının üstüne düşmüşlerdir.Ömürleri boyunca,tattıkları bu ilk acıyı ileride bir gün lazım olur diye içlerinde taşımışlardır.Yeryüzünden gökyüzüne bakmak artık gereksiz bir alışkanlıktır ve insanlar yine de bu duruma tam anlamıyla alışamamışlardır.

      İnsanın hayatı,vücudunun sistematiğiyle özdeşleştirilebilir.Öyle ki insan,yaşadıkları yüzünden soluk almakta zorlanan,dışında kaldığı güzellikleri içine sindiremeyen,belli bir yaşa eriştiğinde isteğiyle yada isteği dışında olmakla beraber, yaşamını sonlandırıp,olduğu kadarını küçük başka parçalara aktarabilen ve çoğaldıkça küçük başka parçalar kadar küçülebilen bir varlıktır ve boş zamanlarında genellikle kaldığı yerden var olmaya çalışır.Geriye yine çalışmak kalır.Çalışmaya çalışmak ve çalışmamaya çalışmak arasında işlerine gider gelirler.Geri kalanlarsa çalışmakla çalışmamak arasında en yakın kahveye gider gelirler.Evlerinde karılarının kendileri için hazırladığı hazımsızlığı çekerler.Karılarının üzülmesini istemedikleri için bu durumu yemek sonrasına denk getirmeye çalışırlar.İroni ilk kez böyle bir ortamda ortaya çıkmıştır.Kadınlar bu türün ilk örneklerini verirken yaratıcılığın epey sancısını çekmişlerdir.Ancak nedense sadece ısmarlamış bulundukları çocukları doğurmuşlardır.

      Çocuklar babalarının dökülen bıyıklarını üstlenmişlerdir. Eskidikleri,geçen yılların sıradanlığını kazıdıkları tezgahların başında onların yerlerini almışlardır.Sabahın erken saatlerinde dükkanları olduğu yerde havalandırdıktan sonra,evvelki günden kalan yorgunluğu büyük kovalarla dışarıya dökmüşlerdir.Sorumlu tutuldukları bu yeni yüzeyselliğin pürüzsüzlüğü için çabalamışlardır.

      Bu durumun aksine yönünde olan eğilimler ise kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır.Bilindiği gibi şehrin sönük ışıkları altında,kaldırımların ve ağrıyan bacakların üzerinde,yanan sigaraların önemsenmeyen ıslak,öteki ucunda yapay bir yalnızlıktan söz edilmektedir.Bu söylemin sıklaştığı ve büyük sorunlar çıkardığı şehrin yoğun olarak yaşanan,ıssız köşelerinde ağaçların göğe uzanmasına ve tüm sorunları gölgelemesine izin verilmiştir.Parklar,bahçeler yapılandırılmış ,içlerine yıkık heykeller kaydıraklar salıncaklar yerleştirilmiş paslanmalarına ve eskimelerine özen gösterilmiştir.Kullanışlı olmayan her şeye ve herkese yıllanmakta olduğu süsü verilmiş,yalnızca çok az bir kısmı hiç bir müdahalede bulunulmadan kendi kendilerine bu şekli alabilmişlerdir. Değerleri tümden biçilmek üzere ertelenmiş,geride kalanları değersiz yanlarıyla gün ışığına çıkarılmıştır.

Her şey sanıldığı gibi bu döngünün devamlılığından ibaret değildir.İnsan zaman içerisinde,içinde bulunduğu zamandan bağımsız olarak büyük değişimlere de uğramıştır.Av olan avcı,toplayıcı olan eşdeğeriyle toplum,kadın olan erkek,erkek olan daha çok erkek olarak doğaya ve tabiatı olan eşyalara karşı verdiği savaşı silahlandırmıştır.Sonra savaşın da şeklini değiştirip,hızlı seyir gösteren ölümleri ortadan kaldırmıştır.Bu durum,düşüşün durmaya yakın yavaşlatılması ve geri alınıp tekrarlanması olarak anlatılabilir.Böylelikle insanlar kendilerine tahsis edilmiş kısıtlı zamanları içerisinde,her düşüşleri sonrasında,yerden geri sektiklerini,bu şekilde ayakta kaldıklarını düşünmekten kendilerini alamamışlardır.Yeryüzünün kendilerini kabullenemediği düşünmüşler,ancak bu şekilde yaşamışlardır...Sonra yine düşmüşler,ama garip şekilde... yaşamışlardır.İnşa ettikleri büyük korkulukları sayesinde ölümü uzaklara ertelemişler,geniş zamanlara yaymışlardır..."

Korkulukları öyle iç içe yerleştirmişlerdir ki meyve ağaçlarının da bu mevcut korkuya kapılacağını akılları almamıştır

5 Şubat 2009 Perşembe

Herşeyle Dalga Geçmek Üzerine...


      Neden mi buradayım?İçime eski tanrılar kaçtı da ondan yavrum.Anlaşılan Zeus olanı,haremini ve selamlığını topladı sonra da bana kaçtılar yavrum.Bir gece, en fazla bir başka gece olduğu kadar uyumamaya çalışıyordum ve bunlar benim hücrelerime ve mahremiyetime göz diktiler.Eskisi kadar sık ortalığı toplayamadığım için etrafa dağılmış sessizliğin arasından süzüldüler.Her şeyi gördüm yavrum, ışıkta görünmez gözlerini bile gördüm.Onları,benim gibi yaşlı bir kadınla muhatap edecek kusuru aradım gözlerinde,derinlerinde soluksuz bile kaldım.Eski günlerdeki gibi belki aradığım için bulamadığımı düşünüyorum yavrum.Zaten gözlerimin etrafındaki kırışıklıkları da buna borçlu olduğumu biliyorum.

       Dediğim gibi içime Zeus’un erkek çocukları da kaçtı ve onlar için ayrıca endişe duyuyorum.Tanrıçalar en fazla çürüyen etin nasıl göründüğünü akıllarında tutmaya çalışırlar.Ama oğlanların vücudumda ne sebeple bulundukları konusunda akıl bile yürütemiyorum.Benim gibi yaşlı bir kadından ne istiyorlar? Acaba aşk tazeledikleri tanrıçalarla gözlerden uzak bir yerde, yani benim bedenimde mi buluşuyorlar? Öyleyse nerelerimde özellikle seviştiklerini bilmek istiyorum,yavrum.
        Kendimi kullanılmış gibi hissediyorum.Gittiklerine dair herhangi bir belirti göstermedikleri için belki de hala kullanılıyorumdur yavrum.Bütün bu başıma gelen yetmiyormuş gibi kızım da içinde bulunduğum çaresizliği anlamlandırmaya çalışıyor.İçime şeytan girdiğini düşünüyor.Beni alanında uzmanlaşmış bir duacıya götürüyor yavrum.Ne zaman sarkık deriyle beslenen iblis türü için türetilen dualara maruz kalsam içimdeki biri ya da birilerinin kahkahalarıyla gıdıklandığımı hissediyorum.Bu hissi giderebilmek için de tırnaklarımla etime saldırıyorum.Onu çeşitli yerlerinden sayısız kez kanatıyorum,yavrum. Ve açtığım yaralardan garip şekilde yıllanmış şarap kokusu yayıyorum.Tanrılar biliyor ya,bu şekilde her seferinde nasıl da duacının abdestini kaçırıyorum.Daha kötüsü ,bütün bu olanları düşündüğümde ben de aklımı kaçıracak gibi oluyorum.
      Kızımın iyiliğime olan düşüncelerinden ve şeytanı kovalayan bir duacının münasebetinden ben de sana kaçtım,yavrum.Seni aramadan bulmuş olmanın da bir bakıma mutluluğunu yaşıyorum.Aklıma takılan bir soruyu daha fazla içimde tutamadım.Bulunduğum kalabalıklık içerisinde bunun gayet yerinde olduğunu düşünüyorum.İçindeki acıma duygusunu cezbeden bütün tatlılığımla sana şunu sormak istiyorum:
     Bütün bu saçmalıkları neden yazıyorsun,yavrum?Benim gibi yaşlanmaktan mı yoksa benim gibi delirmekten mi çekiniyorsun,anlamıyorum.

3 Şubat 2009 Salı

Karşı


Beni kalabalık içinde yalnız ve savunmasız yakalayan adama;

Ne olup bittiğini gayet iyi biliyor olmalısın çünkü bilmemezlikten geliyorsun Yahya Abi.Oralardan bize yediğin bir fırın ekmeği, çocukça yetindiğin soğanları,muhtaç olduğun kudreti,damarlarındaki fosil kanı getiriyorsun.Hepsini,seni her gün bakkaldan karının ve çocuklarının yanına döndüren poşetlerden birinin içine tıkıştırmışsın ve poşetin ağzı kapanmıyormuş gibi hayıflanıyorsun.Anlıyorum seni Yahya Abi,çünkü ben de anlamamazlıktan geliyorum ve seni daha iyi anlayabilmek için adımlarımı sıklaştırıyorum.Ayaklarımın altına açılan yaraları daha fazla saklamak istemiyorum.
Akşam üstü beynimde patlattığın afyonun yan etkilerini gösteriyorum sana..Anlattıklarına eşlik etmesi için midemi bulandırıyorum.Ortaya koyduğun gerçekliği onaylamak için durmadan başımı sallıyorum,ama beynimi yerinden sarsacak bir yüzeye bir türlü denk gelemiyorum.Küçükken seni kolundan tutup doğru bulunduğundan şu duruma getiren babandan,zamanla yokluğunu pekiştiren karın ve çocuklarından,şükrettiğin yarısına kadar dolu bardaktan, seni anlamak yükünü ağırlığınca taşımak zorunda kalmış olmaktan nefret ediyorum Yahya abi.İkimizi birlikte içinden çıkamayacağımız bir deliliğe kapatmak istiyorum.


2 Şubat 2009 Pazartesi

Morrissey Tadında Yazmaya Çalışmak ve bu düşüncenin türkçeye kötü getirisi

Parannoying 

beni aldatmış olabilirsin
az önce ölmenin bir yolunu buldun
ve onu aklının ucundan geçirdin
sevgim böylelikle yerlere saçılmış oldu 
sen de onun üzerinde tepindin 
herşeyi biliyorum aksi gibi herşeyi
az önce yaşanmış gibi sıçradı üzerime

-chorus-
iyi ama biliyorsun,sürekli seni düşünemezsem
sonra günlerce hatırlamak zorunda kalıyorum

beni aldatmış olabilirsin
az önce sana benzeyen kadınlara benzedin
ve onları gözlerimin seçiciliğinden geçirdin
sıradanlığımızın senden sıkıldığını düşünmüştüm
sanırım buna epey sevindin
herşeyi gördüm aksi gibi herşeyi
uzun yılları yaşamış gibi kalakaldım yerimde

-chorus-
iyi ama biliyorsun,sürekli seni sevemezsem
sonra başka yalnızlıklara ihtiyaç duyuyorum


Moz şarkının sonuna doğru ilk ve son nakaratı bütünleştirir ve fade out tekniğiyle sesi kesilinceye kadar söyler de söyler.4 dakika 11 saniye 

31 Ocak 2009 Cumartesi

Durum


"Büyüdükçe mi büyüyordu çocukluğunuz?Yanlış mı hatırlıyorum yoksa kapılardan sadece kapalı olduklarında mı hoşnut kalıyordunuz.Oyuncakla cezalandırmışlardı ya sizi.Hani kapınızın deliğinden aslında koca bir dünyaya açılıyordunuz.Annenizin,babanızın başka odalarda sonlanan ayak seslerini dinliyordunuz çoğu zaman.Sevgi sözcüklerini uzaklaşan,silinen seslerden türetiyordunuz.Siz henüz neyi isteyeceğinizi bilmemekle belki en iyisini yapıyordunuz.İçinde bulunduğunuz bu gerçeklik,yaşamınızla sizin aranızı bozuyordu.
Sonra büyüdükçe büyüyordu çocukluğunuz,çocuk olma isteğinizi durduramıyordunuz"

15 Ocak 2009 Perşembe

Kısa2

öyleyse seviyor olmalıyız 
yağmur sonunu getirmiştir ayak üstü öpüşmelerin
ve biz henüz gökyüzünü üzerimizden ayırmamışızdır
sanki bir parçası eksiktir öncesinde yokluğu epey vardır
herkesin bildiği şeyleri daha kimseye anlatamadan
köşedeki duraktan biraz bulut daha ısmarlanmıştır

bize dokunan bir iyilik var göğe koşulsuz sevinmekte 
iki dudak arasına sıkışmış bu sözcüklerle konuşmakla
ya da üstümüzün kiriyle övünmekle
biz yine iyiyiz bu kaldırımların giderici bir yanı var
duvarların kapılarımızı birleştirdiğini düşününce
hem belki bu sayede başka insanlara da açılmamışızdır 

belki bu yağmur kendi sonunu da getirmiştir buna alışalım
getirmişse koymuştur buraya bir yere belki saklamıştır
onu da alalım aramıza ikimiz daha çok ıslanalım
bu çocukluk belli ki bize yetmeyecek 
bu sokağın bittiği ve diğerinin başladığı yerde
yürüyemesek bile eskisi gibi boşlukta yer kaplayalım 

öyleyse gözlerimizin önü olmalı bu pürüzlü tavan
ve döküntülerinden yükselen bu duvarlar da
bütün uykularımızın karşılığı olmalı 
birlikte uyumuş olmamız iyi ama bu nasıl oluyor
nasıl oluyor da bizim dışımızda kimse ölmek istemiyor  
ve nasıl da topluyorlar yataktaki kırışıklıkları yüzümüze  

4 Ocak 2009 Pazar

Bitmesi Elbet Muhtemel Bir Oyun

-I-
Oyunun esas kahramanları bizler değildik elbette,üç kişi:bir kadın ve onu paylaşmak zorunda olmayan iki adam. Devalyn,Franz,Norm
(Açılışta üçü de sahnededir,Kadın sahnenin ortasında, eski bir sandalye üstünde oturmaktadır.Vurucu sözlerin akılda toz gibi uçuşması adına sahnenin hafif ışıklandırılmış olması tercih edilmelidir.)

(Devalyn,masaya dayadığı dirseklerinden destek alarak bakışlarını uzak bir noktada sabitlemiştir.Bir eli çenesinde,diğer eli saçlarının arasında gezinmektedir.Gözlerinin büyük kısmını açık tutabilse de uykuya fazlasıyla yakındır.)

Franz:Bunu sizinle paylaşmak büyük hata.Bunu şimdiye dek söylememiştim ve yine de söylememeliydim.İçimdeki pek çok düğüm gibi bu konuşmayı da çözümlerinizden uzak tutmalıydım.Ya da ikiniz de bana sandığım kadar yakın olsaydınız ve söylemediklerimde bile söylediklerim kadar haklı olduğumu anlasaydınız.Ama şu bulunduğumuz duruma dosdoğru geldik işte.Alınmış kararların yorgunluğu bindi üstümüze.

(Franz ellerini yavaşça yüzüne doğru götürür, elleri havada belli bir süre yol almıştır ve ellerinin olağan yeriyle yüzü arasındaki yolu yarılamıştır ki Franz yüzünü başka yöne çevirir,sanki tanımlanamaz bir etken tarafından uyarılmıştır ve Franz gözleriyle umutsuzca bu uyaranı aramaktadır.) 

Franz:Söylenenlere katılıyorum.Belki yalnızca kendi söylediklerime.Onları düşünmüş olmakla bile huzursuzluğumu toplu bir hale getirmiş oldum ben,hem de onları yüzünüze vurulmuş şekliyle yeniden düşünüp anlık duygularımdan uzak durdum.(Kafasını uzun bir süre aşağı yukarı kendi kendini onaylar şekilde sallar,hala bir yandan gözleriyle daralmış görüş açısı içerisinde kendisini uyaran dürtüsünü arıyordur) 

Norm:Hepimiz böylelikle bütünlüğümüzü kaybettik,biz senin içinde tutamadığın mutsuzluk olduk(ellerini iki yana açar)sen de bizim eskimek bilmeyen sevme biçimimiz.(parmağıyla suçlar gibi Franz’ı işaret eder,Franzın üstüne düşen sahne ışığı gittikçe arttırılır) Başka bir varlığı içinde taşıyamıyorsun ve bunun acısını çekmekten keyif duyuyorsun sanki.Sessizliğe daha fazla karşı koyamam.Hepimizin üstünü örtmeye hazırlanıyor belli ki. 

(Franz o anda kendisini uyaranın Devalyn olduğunu düşünür.Etrafta gereksiz yere oyalanan bakışlarını hızlı bir kavisle Devalyn’e çevirir,ona doğru yürümeye başlar,saçlarını okşamak için ellerini havaya kaldırdığı sırada,Norm arkasını sahneye dönüp çıkışa doğru yönelir ve sahnenin ışıkları söner )