24 Şubat 2009 Salı

Günlük Aktarım:4

Zamana daha önce hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyorum.Onu boşa harcamak,boş zamanlarımda onu nasıl boşa harcadığımı düşünmek konusunda sanırım yine çocukluğumla yarışıyorum.Bugün neredeyse hiçbir kavramın esnemesine gülemedim.Hiç bir ayrı düşmekten de kendi sesimi duyacak kadar yakınmadım.

9 Şubat 2009 Pazartesi

curious case of benjamin button



insanın hayatını tersten yaşaması ve böyle bir insanın hayatını olağan yönünde yaşayan başkalarıyla,başka kadınlarla ve aşık olduğu kadınla kesiştirmesi kafaları kurcalayan büyük anlamlılıklara sebep olabilir.Üstünde biraz daha düşünüldüğünde bu anlamlar yitirilebilir. 

Ama mevzu bahis aşkları olduğunda böyle bir adamla böyle bir kadının hayatlarını bir noktada birleştirmek için doğru zamanı beklemeleri ve geri kalan tüm zamanlarında kendi hayatlarının olağan şekliyle sürmesine olan yatkınlıkları, 

insanın,sevdiği insanın peşinden,gittiği yere sürüklenmesi kadar ilham vericidir

Fitzgerald aşkı anlamak için bir insanı tersine yaşatmış olmalı.

8 Şubat 2009 Pazar

Karşılık

Stuart:Biliyorum,şimdi ne desem inanmazsın

>:Öncelikle delirdiğim hissine kapılırım.Sonrasını zaten biliyorsun,inanmak daha önce hiç olmadığı kadar kaçınılmaz olur.

Stuart:Öyleyse tum sesleri aynı anda işitmenin nasıl olduğunu hatırlat bana,suya değen ayakları,şemsiyeye vuran damlaları çarpanlarına ayırmalı.

>:Dinle.Öyle tuhaf şey olur ki yalnızca senin sozcuklerini bu karmaşanın içinden çekip çıkarırım.Sonra yine eski kalabalıklığıma karışır,ama karşıma yeni çıkan her ayrıntıyla once seni tanıştırırım.Anlaştık mı?

Stuart:Akıbetimizi merak ediyorum,bayım.Büyük ve şekilsiz bir şapkanın altında kendimi Napolyon olduğuma inandıracağımdan neredeyse eminim.Ama siz sanırım bir köşede sessizce çıldırmanın bir yolunu bulacaksınız.İkimizin koğuşunu sigara içilen bir koridorla bölecekler.Bakarsın,sigaraları doktorumuza yaktırırız.

Kalabalık 2.Bolum


      "İnsanlar çok önceleri kayan yıldızlar kadar gökyüzünün bir parçalarıymış.Sıradan bir gün yağmur damlalarına doluşup yeryüzüne inmek istemişlerdir.Havada süzülen bahar yaprakları ve salınan toz zerrecikleri arasından kıçlarının üstüne düşmüşlerdir.Ömürleri boyunca,tattıkları bu ilk acıyı ileride bir gün lazım olur diye içlerinde taşımışlardır.Yeryüzünden gökyüzüne bakmak artık gereksiz bir alışkanlıktır ve insanlar yine de bu duruma tam anlamıyla alışamamışlardır.

      İnsanın hayatı,vücudunun sistematiğiyle özdeşleştirilebilir.Öyle ki insan,yaşadıkları yüzünden soluk almakta zorlanan,dışında kaldığı güzellikleri içine sindiremeyen,belli bir yaşa eriştiğinde isteğiyle yada isteği dışında olmakla beraber, yaşamını sonlandırıp,olduğu kadarını küçük başka parçalara aktarabilen ve çoğaldıkça küçük başka parçalar kadar küçülebilen bir varlıktır ve boş zamanlarında genellikle kaldığı yerden var olmaya çalışır.Geriye yine çalışmak kalır.Çalışmaya çalışmak ve çalışmamaya çalışmak arasında işlerine gider gelirler.Geri kalanlarsa çalışmakla çalışmamak arasında en yakın kahveye gider gelirler.Evlerinde karılarının kendileri için hazırladığı hazımsızlığı çekerler.Karılarının üzülmesini istemedikleri için bu durumu yemek sonrasına denk getirmeye çalışırlar.İroni ilk kez böyle bir ortamda ortaya çıkmıştır.Kadınlar bu türün ilk örneklerini verirken yaratıcılığın epey sancısını çekmişlerdir.Ancak nedense sadece ısmarlamış bulundukları çocukları doğurmuşlardır.

      Çocuklar babalarının dökülen bıyıklarını üstlenmişlerdir. Eskidikleri,geçen yılların sıradanlığını kazıdıkları tezgahların başında onların yerlerini almışlardır.Sabahın erken saatlerinde dükkanları olduğu yerde havalandırdıktan sonra,evvelki günden kalan yorgunluğu büyük kovalarla dışarıya dökmüşlerdir.Sorumlu tutuldukları bu yeni yüzeyselliğin pürüzsüzlüğü için çabalamışlardır.

      Bu durumun aksine yönünde olan eğilimler ise kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır.Bilindiği gibi şehrin sönük ışıkları altında,kaldırımların ve ağrıyan bacakların üzerinde,yanan sigaraların önemsenmeyen ıslak,öteki ucunda yapay bir yalnızlıktan söz edilmektedir.Bu söylemin sıklaştığı ve büyük sorunlar çıkardığı şehrin yoğun olarak yaşanan,ıssız köşelerinde ağaçların göğe uzanmasına ve tüm sorunları gölgelemesine izin verilmiştir.Parklar,bahçeler yapılandırılmış ,içlerine yıkık heykeller kaydıraklar salıncaklar yerleştirilmiş paslanmalarına ve eskimelerine özen gösterilmiştir.Kullanışlı olmayan her şeye ve herkese yıllanmakta olduğu süsü verilmiş,yalnızca çok az bir kısmı hiç bir müdahalede bulunulmadan kendi kendilerine bu şekli alabilmişlerdir. Değerleri tümden biçilmek üzere ertelenmiş,geride kalanları değersiz yanlarıyla gün ışığına çıkarılmıştır.

Her şey sanıldığı gibi bu döngünün devamlılığından ibaret değildir.İnsan zaman içerisinde,içinde bulunduğu zamandan bağımsız olarak büyük değişimlere de uğramıştır.Av olan avcı,toplayıcı olan eşdeğeriyle toplum,kadın olan erkek,erkek olan daha çok erkek olarak doğaya ve tabiatı olan eşyalara karşı verdiği savaşı silahlandırmıştır.Sonra savaşın da şeklini değiştirip,hızlı seyir gösteren ölümleri ortadan kaldırmıştır.Bu durum,düşüşün durmaya yakın yavaşlatılması ve geri alınıp tekrarlanması olarak anlatılabilir.Böylelikle insanlar kendilerine tahsis edilmiş kısıtlı zamanları içerisinde,her düşüşleri sonrasında,yerden geri sektiklerini,bu şekilde ayakta kaldıklarını düşünmekten kendilerini alamamışlardır.Yeryüzünün kendilerini kabullenemediği düşünmüşler,ancak bu şekilde yaşamışlardır...Sonra yine düşmüşler,ama garip şekilde... yaşamışlardır.İnşa ettikleri büyük korkulukları sayesinde ölümü uzaklara ertelemişler,geniş zamanlara yaymışlardır..."

Korkulukları öyle iç içe yerleştirmişlerdir ki meyve ağaçlarının da bu mevcut korkuya kapılacağını akılları almamıştır

5 Şubat 2009 Perşembe

Herşeyle Dalga Geçmek Üzerine...


      Neden mi buradayım?İçime eski tanrılar kaçtı da ondan yavrum.Anlaşılan Zeus olanı,haremini ve selamlığını topladı sonra da bana kaçtılar yavrum.Bir gece, en fazla bir başka gece olduğu kadar uyumamaya çalışıyordum ve bunlar benim hücrelerime ve mahremiyetime göz diktiler.Eskisi kadar sık ortalığı toplayamadığım için etrafa dağılmış sessizliğin arasından süzüldüler.Her şeyi gördüm yavrum, ışıkta görünmez gözlerini bile gördüm.Onları,benim gibi yaşlı bir kadınla muhatap edecek kusuru aradım gözlerinde,derinlerinde soluksuz bile kaldım.Eski günlerdeki gibi belki aradığım için bulamadığımı düşünüyorum yavrum.Zaten gözlerimin etrafındaki kırışıklıkları da buna borçlu olduğumu biliyorum.

       Dediğim gibi içime Zeus’un erkek çocukları da kaçtı ve onlar için ayrıca endişe duyuyorum.Tanrıçalar en fazla çürüyen etin nasıl göründüğünü akıllarında tutmaya çalışırlar.Ama oğlanların vücudumda ne sebeple bulundukları konusunda akıl bile yürütemiyorum.Benim gibi yaşlı bir kadından ne istiyorlar? Acaba aşk tazeledikleri tanrıçalarla gözlerden uzak bir yerde, yani benim bedenimde mi buluşuyorlar? Öyleyse nerelerimde özellikle seviştiklerini bilmek istiyorum,yavrum.
        Kendimi kullanılmış gibi hissediyorum.Gittiklerine dair herhangi bir belirti göstermedikleri için belki de hala kullanılıyorumdur yavrum.Bütün bu başıma gelen yetmiyormuş gibi kızım da içinde bulunduğum çaresizliği anlamlandırmaya çalışıyor.İçime şeytan girdiğini düşünüyor.Beni alanında uzmanlaşmış bir duacıya götürüyor yavrum.Ne zaman sarkık deriyle beslenen iblis türü için türetilen dualara maruz kalsam içimdeki biri ya da birilerinin kahkahalarıyla gıdıklandığımı hissediyorum.Bu hissi giderebilmek için de tırnaklarımla etime saldırıyorum.Onu çeşitli yerlerinden sayısız kez kanatıyorum,yavrum. Ve açtığım yaralardan garip şekilde yıllanmış şarap kokusu yayıyorum.Tanrılar biliyor ya,bu şekilde her seferinde nasıl da duacının abdestini kaçırıyorum.Daha kötüsü ,bütün bu olanları düşündüğümde ben de aklımı kaçıracak gibi oluyorum.
      Kızımın iyiliğime olan düşüncelerinden ve şeytanı kovalayan bir duacının münasebetinden ben de sana kaçtım,yavrum.Seni aramadan bulmuş olmanın da bir bakıma mutluluğunu yaşıyorum.Aklıma takılan bir soruyu daha fazla içimde tutamadım.Bulunduğum kalabalıklık içerisinde bunun gayet yerinde olduğunu düşünüyorum.İçindeki acıma duygusunu cezbeden bütün tatlılığımla sana şunu sormak istiyorum:
     Bütün bu saçmalıkları neden yazıyorsun,yavrum?Benim gibi yaşlanmaktan mı yoksa benim gibi delirmekten mi çekiniyorsun,anlamıyorum.

3 Şubat 2009 Salı

Karşı


Beni kalabalık içinde yalnız ve savunmasız yakalayan adama;

Ne olup bittiğini gayet iyi biliyor olmalısın çünkü bilmemezlikten geliyorsun Yahya Abi.Oralardan bize yediğin bir fırın ekmeği, çocukça yetindiğin soğanları,muhtaç olduğun kudreti,damarlarındaki fosil kanı getiriyorsun.Hepsini,seni her gün bakkaldan karının ve çocuklarının yanına döndüren poşetlerden birinin içine tıkıştırmışsın ve poşetin ağzı kapanmıyormuş gibi hayıflanıyorsun.Anlıyorum seni Yahya Abi,çünkü ben de anlamamazlıktan geliyorum ve seni daha iyi anlayabilmek için adımlarımı sıklaştırıyorum.Ayaklarımın altına açılan yaraları daha fazla saklamak istemiyorum.
Akşam üstü beynimde patlattığın afyonun yan etkilerini gösteriyorum sana..Anlattıklarına eşlik etmesi için midemi bulandırıyorum.Ortaya koyduğun gerçekliği onaylamak için durmadan başımı sallıyorum,ama beynimi yerinden sarsacak bir yüzeye bir türlü denk gelemiyorum.Küçükken seni kolundan tutup doğru bulunduğundan şu duruma getiren babandan,zamanla yokluğunu pekiştiren karın ve çocuklarından,şükrettiğin yarısına kadar dolu bardaktan, seni anlamak yükünü ağırlığınca taşımak zorunda kalmış olmaktan nefret ediyorum Yahya abi.İkimizi birlikte içinden çıkamayacağımız bir deliliğe kapatmak istiyorum.


2 Şubat 2009 Pazartesi

Morrissey Tadında Yazmaya Çalışmak ve bu düşüncenin türkçeye kötü getirisi

Parannoying 

beni aldatmış olabilirsin
az önce ölmenin bir yolunu buldun
ve onu aklının ucundan geçirdin
sevgim böylelikle yerlere saçılmış oldu 
sen de onun üzerinde tepindin 
herşeyi biliyorum aksi gibi herşeyi
az önce yaşanmış gibi sıçradı üzerime

-chorus-
iyi ama biliyorsun,sürekli seni düşünemezsem
sonra günlerce hatırlamak zorunda kalıyorum

beni aldatmış olabilirsin
az önce sana benzeyen kadınlara benzedin
ve onları gözlerimin seçiciliğinden geçirdin
sıradanlığımızın senden sıkıldığını düşünmüştüm
sanırım buna epey sevindin
herşeyi gördüm aksi gibi herşeyi
uzun yılları yaşamış gibi kalakaldım yerimde

-chorus-
iyi ama biliyorsun,sürekli seni sevemezsem
sonra başka yalnızlıklara ihtiyaç duyuyorum


Moz şarkının sonuna doğru ilk ve son nakaratı bütünleştirir ve fade out tekniğiyle sesi kesilinceye kadar söyler de söyler.4 dakika 11 saniye